Portre çalışmalarına
yabancı değilim. Daha önce Orhan Okay’ın ‘Silik Fotoğraflar’ını ve Beşir
Ayvazoğlu’nun ‘Defterimde Kırk Suret’ini okumuştum. Bu sefer de batılı bir
yazarın kaleminden okumak istedim. Gerçi batılı deyince yekpare bir bütünden ve
o bütünü oluşturan parçaların hepsinin aynı özellikleri haiz gibi görmekten
kaçınmamız lazım. Bir İngiliz’le İspanyol’u aynı ‘Batılı’ tanımı altında
toplamak birçok şeyi görmemizin önüne set çekecektir. Her neyse, konuyu
dağıtmayalım. Javier Marias İspanyol bir romancı. ‘Yazınsal Yaşamlar’ da
Marias’ın edebi portre çalışmalarının yer aldığı harika bir kitap. Okay’ın ve
Ayvazoğlu’nun ciddi ve ağırbaşlı portre çalışmalarının aksine Marias’ta
eğlenceli ve biraz da magazinsel bir yol izlenmiş. Kitaplarını okurken dibimizi
düşüren yazarların kitapların dışında yer alan gerçek hayatları insanı çok
şaşırtıyor. Neler var neler! Mesela Faulkner’in at düşkünlüğü onu ölüme götürmüş
aynı Faulkner ‘Döşeğimde Ölürken’ gibi bir şaheseri sadece 6 haftada yazmış.
Henry James ölmesine yakın zamanlarda kafayı tırlatmış ve kendini Napoleon
Bonaparte sanarak kardeşi Joseph’e İspanya tacını kabul etmesi için
yakarışlarla dolu mektuplar yazmış. Robert Louis Stevenson ile Henry James o
kadar iyi arkadaşmış ki, Stevenson’un evinde sadece Henry James’in oturabildiği
‘James koltuğu’ varmış. Dostoyevski kumarda donuna kadar kaybedip çareyi
Turgenyev’den borç almakta bulurmuş. Thomas Mann o kadar kibirliymiş ki,
insanın midesi bulanırmış. Vladimir Nabokov tıpkı Camus gibi çok iyi bir
kaleciymiş ve kelebek sevdalısıymış, Freud’a da ‘Viyana ördeği’ dermiş.
Rilke, Yasnaya Polyana’da Tolstoy’u
ziyaret etmiş. Malcolm Lowry tıpkı bizim Beşir Fuad gibi bileklerini kesmiş.
Hele Arthur Rimbaud’un Paul Verlaine ile dostluğu insanın dudağını uçuklatıyor.
Rimbaud’la Verlaine birbirlerine silah çekmişler ve Rimbaud yaralanınca
Verlaine’i şikâyet etmiş bunun üzerine Verlaine iki yıl kürek mahkûmu olmuş.
Oscar Wilde eşcinsellik yüzünden hapse girmiş. Yukio Mişima harakiri yapmış.
Elbette koca kitapta sadece bunlar yok, tadımlık olsun diye yazdım bunları.
Kuramın sıkıcı havasından bıkan, romanın lezzetinden başka tatlar arayanlar
için bu kitap birebir. Yazımızı ilk defa Marias’tan duyduğum Isak Dinesen’in
sözleriyle bitirelim, “Sanatta gizem yoktur. Görebildiğin şeyleri yap, onlar
sana göremediklerini gösterecekler.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder